24 Kasım 2019 Pazar

“Allah insanı iddiasından vurur” diyor ya ismet bey, bunu en sevdikleriyle yapıyor artık buna kani oldum. En acısı da insanların kadere imanıyla olan imtihanının yara alanı olmak. Allah’ı suçlayamadıkları için sevdiklerini suçluyor çoğu insan ve onların ne hissettikleri, ne duruma girdiklerinin bu isyanın içinde pek de önemi yok. “Kendine bile merhameti kalmamış insana, yaradan acısın” diye bir dua dudağında hep olmalıydı insanın.
Biraz önce kurduğu bir cümlede bahsi geçen cioran’ın “ben şahsen düşüncelerini yaşayanlara değil de yaşama doğrudan karışmış insanlara saygı duyuyorum” cümlesi bir itiraf alanı olmuştu belki de kendine inanan insanların. Onurlu bir yaşayışa bağ barındıran, bir hikayesi olduğuna inandıran insanı, ne çok belki vardı ama bir bekleyen yoktu. Bir belkisi bile yoktu bunun bunu biliyordu. Merhamete övgü onca şeyin içinde baktık ki hiç merhamet de yoktu. Kalbimiz ne çok kırılmıştı şu erken kışta, şu erken yaşta.
Sineye çektiği şeyler ve sırtının yerini haddini bilmek gibi insana öğreten hakiki dertleriyle affedilmeyi umarken insan, kendini yine bir yaralının hırçınlığında yaralanmış bir vaziyette bulabiliyordu işte. 
Biz bir şey yaşarız ve bir şey anlatmaya çalışırız, lafı dolandırır, çekiştirir dururuz belki anlatırız belki de yarım bırakırız ama bir ismet özel dizesi her zaman ona yeter demişti ve ne doğru demişti. Yaşadığımız şey merhametsizlikti, kendine bile merhamet beslemeyi bırakan insanlara gücenip dururken, ellerimizi göğe kaldırıp bizi teslim alan o dizemiz hazırdı yine; “merhamet belki çok yüce bir şey ve muhtemel ki merhamet aşktan üstündür”
Her şeyi bilen, bunu da biliyordu. 
Merhamet, 
insanın andığında bile içini ısıtan o merhametin yokluğu, taşlara selam vermeyi öğreten o sancıya dokunmuştu. 
Keşke dedi keşkeler olmasaydı. 
“Allah insanı iddiasından vurur” sözünü yaşamasaydık da Allah kulunu yarasından sarsaydı.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

kendini tekrar eden bekleyişler

müphem bir teşhistir
sana doğru genzi yaktığı yokuşların
arşı inletmez bilinmelidir
hükme bulaşmaktan korkan yerlerim

izni yok gücendiğim şeylere bile

ne çok şey var oysa,
bir şefkatli bakışın
bir kötü sözden daha çok yaraladığı

kendini tekrar eden bekleyişler

rızalı yokluklar ve elbet
aşılmış hadlerin getirdiği isyan
rüzgarın bile acısı içimde duruyor

dağladığını sandığın yaranda

anlaşılmayı bekler merhameti
kimse kimsenin bir şeyi değilse
hükümsüzdür
ve değildir bölüşmek, yalnızca ekmeği

bazen bir fikrin namusudur

bazen bir namlunun kini
bin yıldızın altında uyuduğun bir gecede anlarsın
sağa dönmek nedir yüzünü

daha anlaşılır yapmayacak

yeri geldiğinde daha katlanılır kılacak bilakis
hakkımızı yiyecekler
haklılığımızı götürecek belki hakiki bir delilik

aslımıza rücu eder bazısı

bazısı öfkemize doğrudur
gizemli bir azciyet değildir ki sevmek
kirletilmiş adisyonlarla gidenleri

yerlere bakmayı öğrenince yükünce

ikna olur yine içinde bin yıllık yenilgi
bir köşe ne zaman köşedir
söyler sana bir taze dilek

merhamet tüyden hafif, sevgiden sıcak

merhamet dönüş yolu, baba toprağı
merhamet hatırlatır usul ve usluca;
inna lillahi inna ileyhi raciun

22 Ağustos 2019 Perşembe

nihai

sokakları denizlere çıkmayan şehirler vardı ve bazı insanların çocukluğu yok, diye geçirdi içinden.
ne çoktu bazı şeyler ve bazı şeylerin içinde o ne güzel, diye düşündü.
babasına yazdığı şiirde kendinden de bahsetmişti; "güzel bir haberi ağlamadan anlatamayan" taşlara selam vermekten yorulan biriyse insan, ne anlatır kırık bir nüfus cüzdanı insana...
biliyorum dese ne kadarını, biliyorum diyordu hiç geçmeyecek.
yolda yürürken bir ağaca dokunmakla ilgili, hissetmek yaşamaya denk olur bazen. ki bir teselli cümlesinden daha çok bir telafisi olsun isterdim yaşamanın.
bir tedavisi varsa şayet; iyi olsun tüm terk edilenler. duvar örmüşler iyi olsun, arayacak kimsesi olmayanlar çünkü bir çocuğu güldürmek oradan başlayacak inandım, öyle inandım değilse de benim.
en iyi biten şeyleri olanlar başlar çünkü, dedi. belki de güzellemeye gerek yoktu biten ya da başlayan şeyleri.
sadece elini tutsa geçecek ne çok şey var, diye düşündü. kalacaksa bize, bir insanın sadece hayatta olmasının verdiği o güzel his kalsın.
hiçkimse huzur'un satırlarındaki mümtaz, erkan oğur'un kopuzunda mamoş değil ama herkes kendi imkansızını yaratıyor, dedi.
ve kapalı bir ağustos sonu, anlamasını bilseydik, hasan hüseyin bize ne çok şey anlatırdı.

“Allah insanı iddiasından vurur” diyor ya ismet bey, bunu en sevdikleriyle yapıyor artık buna kani oldum. En acısı da insanların kadere ima...